Beklenmedik yerlerden gelen ilham

Ben tıpkı yaşıtlarım gibi istekleri ve idealleri olan, kırklı yaşlarda bir adamım. Fakat benim hayatım diğerlerininkinden oldukça farklı. Haftada üç kez diyalize giriyorum. Kronik rahatsızlığı olan biri olarak, daima bana keyif veren şeylerin peşinden koşuyorum. Öğrendim ki hayat çok kıymetli ve ben, kelimenin tam anlamıyla, mutlu geçen her ana sonsuz değer veriyorum. Ancak tüm bunlardan öte, ne kadar zorlayıcı olursa olsun ben, uğruna mücadele ettiği hedefleri olan, kararlı biriyim. Bugünlerde hedeflerden bahsetmek yaygın bir eğilim. Bu hedeflerin nasıl konulması gerektiği ve onlara ulaşmak için neler yapılması gerektiği de. Hatta bazı insanların kişisel gelişim üzerine eğitimlere katıldığı, konuyla alakalı olarak yoğun bir şekilde okuma yaptığı ve uzmanlardan tavsiye aldığı da oluyor. Doğrusu, aynı hastalığı paylaştığım siz değerli arkadaşlarım, söz konusu rüyaları gerçeğe dönüştürmek olduğunda dünyanın en iyi koçunu şahsen tanıyorum. Bu koçun adı Pisi ve o oldukça motive olmuş bir...kedi.

Genç bir yaşta, hayatta başarmak için önüne koyduğu her engeli geçti: yaşayacak sıcak bir yuva, yiyecek lezzetli mamalar ve kendisini sevecek birini buldu. Pisi ve ben birkaç sene önce tanıştık ve arkadaşlığımızın sürdüğü bu zaman süresince bana hedeflerime ulaşmamda ne kadar çok şey öğrettiği konusunda sık sık oturup düşünürüm. Evet sevgili arkadaşlar, ben kedimden çok ama çok fazla şey öğrendim.

Masal gibi

Günlerden bir gün, havası sonbahara çalan kasvetli bir yaz günü, eve doğru yürüyordum. Bir baktım beni süzen kocaman parlak gözleriyle kirli bir kartopu duruyor önümde. ‘Olamaz’ dedim, zavallı hayvan. Daha sonra benimle konuşmaya başladı. 'Miyav.' Kısa bir ara. Ve ardında tekrar 'Miyav' dedi.

Siz yazın ortasında miyavlayan bir kartopu gördünüz mü? Bence görmemişsinizdir. Vay halime ki karşımdaki küçük, dişi, pasaklı ve zayıf bir kedi yavrusuydu ama girişken ve aynı zamanda sosyaldi de. Benden korkmamıştı ve sıradan kedilerin aksine ona yaklaştığımda kaçmamıştı. Tüm içtenliğimle 'Ne istiyorsun?' diye sordum. Derhal 'miyav' diye cevap verdi bana. Acaba yemek mi istiyor diye düşündüm. Hayır, aç değildi; başka bir şeydi aradığı. Ne yapacağımı pek bilemeden, tekrardan ona doğru baktım. Oldukça kararlı görünüyordu ve tam o an acı içinde olduğunu görebilmiştim. Ki böylece bu yakında arkadaşım olacak kediden aldığım ilk ders de bu oldu: İletişim kur ve ihtiyaç duyduğunda insanlardan yardım iste. Ne istediğini anladıktan sonra onu orada bırakmanın bir utanç olacağını fark ettim. Bu nedenle artık onu kendimle eve götürmekten başka şansım kalmamıştı. Yeni ve inanılmaz derecede kirli ev arkadaşımın ilk isteği: sıcak bir banyo.

Bağlantı

Banyo yapmanın acıktırmak gibi kötü bir özelliği olduğu için sonrasında ona bir kap ılık süt ikram ettim. Son damlayı da yaladıktan sonra kollarımda uykuya dalıp mırlamaya başladı. İçimi nasıl cız ettireceğini çok iyi biliyordu doğrusu.

Ancak bir sonraki sorum bu kediyle ne yapacağımdı. Hava yağmurlu olduğu için bu gece kalabilir diye düşündüm. Ama bir sonraki gün onu sokağa salacaktım. Kedi beslemek mi? Söz konusu bile olamazdı. Evcil hayvana ihtiyacım yoktu, istemiyordum diye kesin bir hatırlatma yaptım kendime. Bunun gibi bir hayvan neşe içinde pençelerini sivriltirken perdelerimin püsküllerini mahvederdi. Ayrıca kanepeyi tüyleriyle süsleyip evi tipik kedi kokusuyla kokutacaktı. Hayır, teşekkürler ama kedi olmazdı. Sabah gelip çatıncaya dek derin bir uykuya daldık ikimiz de. Uyandığında gözlerime baktı gözlerinde baştan aşağı sevgi olduğunu görebiliyordum. Şöyle bir kendini temizledi, çevik bacaklarını esnetti ve daha sonra da buzdolabına koşup önemli bir seremonideki muhafız gibi önünde durdu. Kaderimiz belliydi artık: burası onun yeni eviydi ve ben de ona hayatıma hoşgeldin demeliydim. Bu iyi haberi onunla da paylaştım, o da bir mırlamayla bunu kabul etti. Çok geçmeden de adını Pisi koydum.

İşbirliği

Tıpkı herhangi bir balayı periyodu gibi ilk birkaç ayımız gayet keyifliydi ama ne zamanki dişleri ve pençeleri daha belirgin hale geldi, ruh hali de değişti. Oldukça yaramazdı ve benim canım kanepem artık kullanılamaz haldeydi. Pisi gibi vahşi bir kedinin gün boyu evde kalması söz konusu bile olamazdı, bu nedenle onu dışarıya salmaya ve orada beslemeye karar verdim. Hem böylece bahçedeyken başıboş köpeklerden korunurken dilediği gibi oynayabilir, hoplayıp zıplayabilir, fare kovalayabilir veya bir kedinin yaptığı her şeyi yapabilirdi.

Fakat dışarıda yalnızca yarım gün geçirdikten sonra, bu şımarık kedi içerinin sıcaklığını ve rahatını tercih ettiğini anladı. Birlikte uyum içinde yaşamanın bir yolunu bulmaya çalışırken sonraki günler onun için adeta bir kabus oldu - ve benim için de. Onun dışarının iklimine alışmaya çalışması konusunda ısrar ediyordum. Pisi de kendini giriş kapısındaki paspasa tutkal gibi yapıştırarak içeride kalmak istediği konusunda ısrar ediyordu. Böylece onunla eşyalarıma saygılı olması ve aksi tavırlarına dikkat etmesi üzerine bir konuşma yaptıktan sonra, ona ikinci bir şans verdim. Ne olsa beğenirsiniz? Bu defa gerçekten de uslu durdu. Tam burada ikinci dersimi aldım: vazgeçme. Eğer ilkinde başaramadıysan, yeniden ve yeniden dene. Bu durum bana üçüncü bir ders daha verdi: güzel bir hayat sürmek istiyorsan evin kurallarına uy. Bugün Pisi artık kocaman bir kedi ve birlikte bir sürü mükemmel an paylaştık. Ailedeki herkes de onu çok seviyor. Bana cömert ve kararlı olmayı, aynı zamanda saygılı ve cesur olmayı öğretti. Yine bana ayrıca, etrafımdakileri sevmenin ne kadar önemli olduğunu öğretti. Tavırlarımdan, yaptıklarımdan ve hedeflerime ulaşabilmemden, kendi başıma sorumlu olduğumu öğrendim. Kronik rahatsızlığımda bile hayatım ve mutluluğum benim ellerimde. Meşhur Walt Disney'in de dediği gibi, "Peşlerinden gitmeye cesaretimiz olduğu sürece tüm rüyalar gerçek olur".